Çocuklarla
iletişim kurmak, sadece aileler için değil, çocuğun ileride diğerleriyle
ilişkiler içerisine girmesi sebebiyle de toplum için büyük önem arz etmektedir.
Lawrence
Friedman’ın yatay toplum hipotezi vardır. Bu hipoteze göre dünya iletişim
çağında olduğu ve elektronik bir köy haline geldiği için artık toplumda dikey
ilişkilerden çok yatay ilişkiler ön plana çıkmıştır. Yani yukarıdan aşağıya
gelişen otoriter bir anlayış değil, el ele ve eşit statüde oluşmaktadır
iletişim. Bu hipotezin aile içerisinde dikkate alınması gerekmektedir.
Artık hız
çağındayız ve iletişim kadar sosyal katılım da hızla gelişmektedir. Yani
çocukların sosyal dünya ile tanışmaları erken yaşlara kadar iniyor. Her ne
kadar elektronik aracılarla olsa da…
Gelişim
seyirlerinde farklı dönemlerden geçen çocuklar, istekleri ve hedefleri
dolayısıyla sık sık karşı karşıya gelirler ebeveynler ile. Bu noktada ebeveyn
ile çocuklar arasında iletişimsizlik doğabilmekte ve bu iletişimsizlik birçok
sorun doğurabilmektedir. Ebeveynlerin çokça yakındığı üzere…
Ebeveyn
ile çocuk arasında iletişimi sağlayacak ve koruyacak önemli bir teknik vardır: UZLAŞMA. Bu teknik sosyal
ve ticari ilişkilerde bir terim haline getirilmiştir. Yani sıkça işlenen ve
kullanılan bir yöntemdir. Bunu
çocuklar ile iletişimde de kullanmalıyız.
Çocuklarla
uzlaşma kültürümüzde yerleşmiş bir davranış tarzı değildir. Aksine aileler,
dizginleri elinde tutmak için otoriter bir tavır takınırlar çoğu zaman. Bu ise
kendi benlik yapısını fark eden çocuklarda önemli hasarlar bırakmaktadır.
Oysa
çocukların ihtiyaç duydukları benlik saygısı ve var olma ihtiyacıdır. Yani birey olarak kendisinin sosyal çevrede
kabul görülmesidir. Tabii ki bu, kontrolü tamamen çocuklara bırakmak demek
değildir.
Mesela 1.5-2
yaşlarından sonra çocuklarda gelişen ısrar ve inat ile istemlerini düşünün.
Çocuk bir şey ister, bu istek anne-baba tarafından reddedilir. Köprüde
karşılaşan iki inatçı keçi gibi bir kapışma yaşanır. Kimi ailelerde çocukların
ısrarlı isteği kabul görülürken, kimi ailelerde ise şiddetle karşı konulur. İlk
durumda çocuklar tarafından inadın bir ikna kabiliyeti olarak kodlanması
varken, ikinci durumda ise kırgınlık ve korku duyguları baskınlaşır.
İstenmeyen
bu iki sonucu kontrol altına almak ise tamamen ailenin elinde. Unutmamak
gerekir ki çocuklar sadece öğrenmeye çokça ihtiyaç duyarlar. Yani “uzlaşma”
girişimini sizden beklerler. Eğer siz onların isteklerini gözardı etmeden
uzlaşma yolunu tutarsanız, çocuk da bunu uygun bir yol olarak öğrenecektir.
Çocuğun
öğrenmiş olduğu “uzlaşma girişimi”, ileriki yaşamında girdiği ilişkilerde
sosyal çevresine bir ışık gibi yansıyacaktır. Akranları ve öğretmenleri ile
sağlıklı iletişimler kurup, sağlıklı bir geleceğe sahip olacaktır.
Aksi halde
zorba bir çocuk yetiştirirsiniz, ya da zorbalık mağduru bir çocuk. Çünkü
uzlaşma, iki tarafında istek ve fikirlerinin önemsenmesi demek. Sadece bu istek
ve fikirlerin adil bir ortamda birbirine yakınlaşması söz konusu. İşte bu
yakınlaşma “diyalog”u ortaya çıkaran bir yakınlaşmadır.
Sadece
çocuklarımız ile değil, iletişime girdiğimiz herkesle yatay bir münasebet
kurmalıyız. Otoriter ve dikey iletişimde yaptırımlar söz konusudur.
Önemsenmeyen kişiler önemsemez ve saygı duymaz hale gelirler. İletişimsizliğin
altında yatan ana sebep işte buradan kaynaklanıyor.
Dikey
iletişimde monolog söz konusudur. Yani tek taraflı bir konuşma. Yatay
ilişkilerde ise diyalog söz konusudur. Diyalogda konuşan tek taraf değil, iki
taraftır. Bu iki tarafın birbirine saygı duyması ile hoşgörü çıkar ortaya. Yani
diyalog ve hoşgörü hep beraberdir. Diyalog ve hoşgörünün olduğu yerde ise
katılımcılık vardır.
Her ferdinin
görüşlerine önem verildiği ve hoşgörünün hâkim olduğu katılımcı bir toplum
düşünsenize. Nasıl olurdu?
İşte
çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak ve onlarla uzlaşmak bunun için çok
önemlidir.
Psikolog
Kadir Özsöz
0 Comments