Hayat bazen karmaşık, bazen de inanılmaz derecede basit olabilir. Her şey, neye inandığınla, neye odaklandığınla ve neyi sürekli düşündüğünle şekillenir. Bunu fark ettiğim anda, hayata bakış açım tamamen değişti. Çünkü ne zaman geçmişte başıma gelen olayları düşündüm, hepsinin bir şekilde zihnimden geçtiğini ve onları istemeden de olsa kendime çektiğimi fark ettim. Bu yazıyı okurken sana da tanıdık gelen bazı hisler olacağını düşünüyorum.
Bazen kendini bir mıknatıs gibi hayal etmek işe yarar. Evet, bir mıknatıs gibi... Çünkü aslında hepimiz öyleyiz. Ne düşünüyorsak, kimi zaman farkında olmadan, onu kendimize çekiyoruz. İster olumlu, ister olumsuz olsun. Evren bizim neyi isteyip neyi istemediğimizi değil, neye enerji verdiğimizi algılar. Eğer sürekli borçlarından, hastalıklardan ya da yalnızlıktan bahsediyorsan, üzgünüm ama evren seni dinliyor ve "tamam, bunu istiyor" deyip bir tane daha önüne koyuyor.
İşte bu yüzden çekim yasasının özü tam olarak budur. Zihin, düşünce ve duygu... Bu üçlü, senin gerçekliğini oluşturur. Bir şeyi sadece düşünmek yeterli değildir. Onu hissediyor musun? Asıl mesele bu. Çünkü evren sözcüklere değil, hislere yanıt verir.
"Ama nasıl iyi hissedebilirim ki, şu anda hayatım darmadağın," diyebilirsin. Bu düşünceyi çok iyi anlıyorum. Hepimiz zaman zaman böyle hissediyoruz. Ama önemli olan, bu anları fark edebilmek ve yönünü değiştirmeye niyet etmektir. Ne kadar uzun süredir istemediğin şeyleri düşünüyor olursan ol, şu anda düşüncelerini değiştirebilirsin. Bu mümkün. Ve bu senin elinde.
Düşünsene, sabah gözlerini açtığında ilk hissettiğin şey minnetse, gün boyunca karşına çıkan olaylar da bu minnet duygusuna benzeyecektir. Gülümseyen bir komşu, sıcak bir kahve, kolayca çözülen bir sorun... Bunların hiçbiri tesadüf değil. Minnet, en güçlü frekanslardan biridir. Ve sen bu frekansta olduğunda, evren sana aynı dalgada karşılık verir.
Çekim yasasını anlamanın başka bir yolu da frekansları fark etmektir. Her duygu bir frekanstır. Suçluluk, endişe, öfke gibi duygular düşük frekansta titreşirken; sevgi, umut, neşe gibi duygular daha yüksek frekanstadır. Ve biz hangi frekansta titreşiyorsak, ona denk gelen deneyimleri hayatımıza çekeriz.
Bu nedenle gün içinde nasıl hissettiğine dikkat et. Kendini kötü hissediyorsan, kendini zorla "iyi hissetmeye" çalışmak zorunda değilsin. Ama küçük bir değişiklik yapabilirsin. Komik bir video izlemek, müzik dinlemek, dışarı çıkmak, bir dostla konuşmak... Bu küçük adımlar bile frekansını yükseltir. Ve işte tam o anda, hayatına yeni şeyler gelmeye başlar.
Unutma: evren hızı sever. Erteledikçe, "hazır değilim" dedikçe, evren de sana "tamam, sen hazır değilsin" demeye devam eder. Ama bir adım attığında, evren sana on adım atar. İstediğin evin kapısından içeri girmeye cesaret et. Hayalindeki arabayı deneme sürüşüne çıkar. Hayatına gelmesini istediğin şeyi önce sen ona doğru çek.
Ve tabii ki, minnet duymak. Şu anda hayatında sahip olduğun şeylere bak. Bir çatı, bir bardak çay, sevdiklerinin varlığı, sağlıklı bir nefes... Bunlar için şükrettiğinde, zihnin otomatik olarak "bende var" enerjisine geçer. Ve evren, bu enerjiyle rezonansa girer.
Bazıları "ama bu kadar kolay olsaydı herkes yapardı" diyor. Evet, herkes yapabilir. Ama çoğu kişi ne düşündüğünün farkında bile değil. Zihnindeki döngüleri izlemiyor. Sürekli aynı cümleleri tekrarlıyor: "Param yok", "yalnızım", "şanssızım"... Ve evren sadece "emrin olur" diyor.
Bu yüzden artık cümlelerini değiştir. Önce dilini, sonra zihnini... Ardından duygularını. Ve böylece hayatını.
Çünkü çekim yasasının özü şudur: neye enerji verirsen, onu büyütürsün. Olumsuz bir şeyle savaştıkça, onu daha da güçlendirirsin. Onu yok saydığında değil; odağını değiştirdiğinde zayıflatırsın.
Kendine şunu sor: "Şu an ne hissediyorum?" Ve sonra da: "Hissettiğim bu şey, yaşamak istediğim hayatla uyumlu mu?"
Değilse, o zaman yeniden seç. Yeniden düşün. Yeniden hisset.
Hayat, her an sana yeniden seçim yapma şansı sunar.
Sen düşündüğün her şeyi yaşayabilecek kadar güçlüsün. Ve bu gücünle ne yaratacağına yalnızca sen karar verebilirsin.
Bundan sonraki her sabah, uyanır uyanmaz kendine bir şey sor: "Bugün neye odaklanmak istiyorum?" Çünkü bu sorunun cevabı, gün boyunca yaşayacağın deneyimlerin de cevabıdır. Olmak istediğin insan gibi davran, yaşamak istediğin hayat gibi düşün. Henüz gerçekleşmemiş olabilir ama bu, onun imkansız olduğu anlamına gelmez. Çünkü evren, düşünceyle başlar. Ve düşünce, duyguyla birleştiğinde dönüşüm başlar.
Hayal panonu duvarına as. Her gün birkaç dakika gözlerini kapatıp o hayalin içinde yaşa. Detayları gör, sesleri duy, dokunduğunu hisset. Çünkü beyin, gerçeği hayalden ayırt edemez. Ne kadar sık tekrar edersen, o kadar güçlü sinyaller gönderirsin.
Ve unutma: önce his gelir, sonra olay. "Önce olsun, sonra mutlu olurum" diyemezsin. Önce mutlu olmalısın. Önce huzur, önce sevinç... O zaman hayatın ritmi değişir. Bir anda yolunu kesen fırsatlar, tanımadığın ama seni dönüştürecek insanlar, "şans" dediğin o güzel rastlantılar artmaya başlar.
Kendini sevmekle başla. Çünkü kendini seven biri daha fazlasını ister. Daha fazlasını hak ettiğine inanır. Ve evren bunu duyar. Düşüncelerinle, kelimelerinle, davranışlarınla sürekli bir şeyler söylüyorsun. Ve evren bu yayını dinliyor. Sen ne anlatıyorsan, onu büyütüyor.
Bugünden itibaren, ne düşünüyorsan onu daha dikkatli seç. Ne hissediyorsan, onu biraz daha bilinçli yaşa. Çünkü bu senin hayatın. Ve bu hayatı, bilinçli bir yaratıcılık haliyle yeniden şekillendirebilirsin.
Unutma: hiçbir şey için geç değil. Bu satırları okuyor olman bile bir başlangıç olabilir. Yeni bir gerçeklik için... Yeni bir sen için.
0 Comments