Merak
duygusunun haricinde çocuk için bir içsel enerji kaynağı daha vardır ki o da
“taklit etme hevesi”dir.
Çocuklarda
çok yoğun olarak görülen bu tuhaf heves, onların yaşamı daha kolay kavramasına
yarayan hayret verici bir durumdur.
Çocuklar
yetişkinleri tuhaf bir dürtüyle bilmeden taklit ederken kendilerini
geliştirirler. Çocuklardaki bu içsel dürtü olmasaydı hiçbir ebeveyn çocuğunu
eğitemezdi.
Örneğin, on
aylık bir çocuk için ayağa kalkmak oldukça zor ve zahmetli bir iştir. Bu
çağdaki bir çocuğun ayağa kalkıp yürüme çabası ancak içindeki itici güç olan
“taklit” hevesi sayesinde gerçekleşir. Çocuk bu itici güç sayesinde anne babası
gibi ayakta durma hevesi ile düşe kalka ayağa kalkma çabasına girer. Bu çaba
bilinçli değildir, bir buyurucu iç kılavuzun çocuğa yön vermesi sonucudur.
Çocukta
taklit hevesi oluşturan buyurucu iç kılavuzun itici gücü olmasa onu ne kadar
teşvik ederseniz edin, ona ne kadar ödüller verirseniz verin, ne kadar övücü
sözler söyleseniz söyleyin, çevresindeki yetişkinler ayakta durmuyorsa çocuk
ayağa kalkmayacak ve yürüyemeyecektir. Veya çevresindeki yetişkinler hiç
konuşmuyorsa çocuk da konuşmayacaktır. Zira çocuğun konuşma becerisi ancak
taklit ederek gerçekleşir.
Çok kolay
zannedilen konuşma eylemi, insan davranışları içinde en zor olanıdır. Vücudun
en kontrol dışı bölgesindeki incecik ses tellerinin kontrolü “taklit” hevesi
olmasa imkânsızdır. Bu imkânsız ve zor olan işlevi çocuk, yanındaki
yetişkinleri taklit ederek, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan birkaç yıl boyunca
egzersizler yapa yapa gerçekleştirmeye çalışır ve bir süre sonra taklitlerin
yardımıyla başarır. Bunu bir yetişkin asla çocuğa öğretemez. Çocuk konuşmayı
kendi öğrenir.
İşte minik
bir çocukta birkaç yıl devam eden bitmek bilmez enerjinin kaynağı, taklit
hevesinin verdiği çaba ile oluşur.
Bütün bunlar
bir çocuğun yaratıldığı ilk dakikadan itibaren içine yerleştirilmiştir.
Bu heves
akıllı bir ebeveyn için en büyük yardımcıdır fakat birçok ebeveyn çocuktaki bu
coşkulu hali kendisi adına yorucu bir mücadele olarak gördüğünden söndürmeyi
marifet zanneder.
Örneğin,
sigara içen bir yetişkinin davranışları çocuğun içindeki taklit duygusunu
tetikler. Tıpkı yürümeye karşı zorunlu bir yönelişle ayağa kalkma çabası içine
giren çocukta olduğu gibi elinde sigara ile çocuğun karşısında görünen bir
yetişkin de çocuğun içindeki taklit dürtüsünü uyandırır. Çocuk karşı konulmaz
bir istek ile “bir yetişkin gibi” sigarayı yakmak, parmak uçlarında tutmak,
dumanı üflemek ister. Bazen eline aldığı bir çöp parçasını bazen de yediği
çubuk şeklindeki krakerleri sigara gibi hayal edip ebeveynini taklit eder.
Böyle bir
durumla karşı karşıya kalan ebeveyn çocuğunun sigaraya başlamaması için
(sigarayı bırakmayı tercih etmek yerine) ondaki “taklit enerjisini” söndürmeyi
tercih eder. Taklit davranışlarını yasaklar, engeller, çocuğa kızar veya “Ben
içiyorum ama iyi bir şey değil, sen içme.” gibi çocuğun anlaması imkânsız
ifadeler kullanır.
Bu
mücadelede çocuğun ebeveynini taklit etmeyi bırakması, içindeki dürtüyü
bastırmak zorunda kaldığını ifade eder. Bastırılan taklit duygusu çocuğun
yaşamını zorlaştırır.
Dolayısıyla,
çocuk terbiyesine karar vermiş ebeveynin ilk yapacağı şey, çocuğundan beklediği
tavır ve davranışları öncelikle kendisinin kazanmasıdır.
Katı kalpli
bir yetişkinin yanında bulunan çocuktan yumuşak kalpli olması beklenemeyeceği
gibi, suni davranışlarla yaşamaya alışmış bir yetişkinin yanında doğal
davranışlı bir çocuğun yetişmesini de beklememek gerekir.
Erken
çocukluk döneminde çocuk terbiyesi taklitlerden ibarettir. Bu dönemde çocuk
ebeveynin aynasıdır.
Çocuklarda
görülen anormal davranışlar, sanki anne babayı ikaz gibidir. Anne babalar
çocuklarında gördükleri anormal davranışları bastırmak yerine o davranışların
kaynağının kendilerinin taklit edilmesi ile oluştuğunu düşünerek kendilerine
çeki düzen vermelidir.
Bir çocuğun
özünden taklit isteğini alırsanız o çocuğun öğrenme heyecanı biter. Bitmiş olan
öğrenme isteğinin birçoğunun temelinde çocuğun kendisine örnek olacak bir
yetişkini bulamaması, taklit edecek birisini kendisine rol model olarak
edinememesi olduğunu görüyoruz.
Çocuklar
etraflarında gördükleri yetişkin davranışları ile kendi fıtratlarını tetikler
ve böylece kişilik oluşumunun itici gücünü elde ederler.
Doğal
Ebeveynlik kitabından alıntıdır.
0 Comments