Bebeğiniz
büyüdü, neredeyse 2 yaşında olacak. Kısa bir süre öncesine kadar evde esen
huzur ve mutluluk rüzgârlarının yerini gerginlikler, fırtınalar almaya başladı.
Peki ama neler oluyor?
Çocuk sahibi
olmanın tarifsiz duygusunu hisseden anne-babalar bir taraftan da onun
gelişimine tanıklık etmenin mutluluğunu yaşarlar. Dişlerinin çıkmaya başladığı
anlar, emekleme hâlleri, ilk kelimeleri derken bütün ilklerine tanıklık
ederler. Evde tam anlamıyla bir neşe mevsimi yaşanır, her yer her an cıvıl
cıvıldır. Çocuğun bu hâlleri birçok anne-baba için mutluluğun zirvesidir. Her
şey çok güzel giderken 18’inci aydan sonra tuhaf bir şeyler olur çocuk
huysuzlaşmaya başlar.
Yemek yemede
inatlaşma, uykuya direnme, söz dinlememe, insanlara vurma, eşyaları fırlatma
hatta kendini yerlere atma...
Anne ve
babaların tahammülü azalmaya, sinirleri zayıflamaya başlamıştır. Peki, ne
olmuştur da çocuk aniden değişmiştir? Kimilerinin dediği gibi bir sendrom mu
yaşamaktadır çocuk, yoksa gelecekte onu hayatta tutacak bir donanıma mı sahip
olmaya çalışmaktadır? Zamanın ruhuna bilimin mercekleriyle derinlemesine bir
bakalım.
İnsan olma yolculuğu
Doğduğunda
ve ilerleyen aylarda bebek kendini bilmez. Kendini annesinin bir parçası, bir
uzvu gibi görür. Eliyle yüzünü çizip, saçını çekip bir taraftan da canı
yandığından ağlaması (sanki acıtan kendi eli değilmiş gibi) bebeğin kendini
bilmediğini gösteren trajikomik bir hâldir.
Psikanalizci
Heinz Kohut, benlik ya da ego olarak bildiğimiz bu kavrama “kendilik/self”
adını vermiştir. Yani bebeğin kendilik temsili yoktur. Konuşabilse bile “Anne
ben acıktım.” diyemez çünkü ortada “ben” yoktur. Aynadaki kişinin kendisi mi
başkası mı olduğunu tam olarak kavrayamaz. Oynarken yanlışlıkla kanepenin
altına kaçan oyuncağının kaybolduğunu zanneder; gördüğü şeyler vardır,
görmedikleri yok olmuştur. Zihinsel becerileri yavaş yavaş gelişirken gizemini
tam olarak çözemediğimiz 18'inci ay olayı vuku bulur. İnsanoğlunu diğer
canlılardan ayıran dönüm noktası; ben, ego ya da Kohut’un ifadesiyle kendilik
temsilinin başlamasıdır.
Bebeğimiz
artık kendini tanımaya, farklı bir birey olduğunu anlamaya başlar. Artık ortada
bir “ben” vardır hatta daha doğru bir ifadeyle “ben, ben, ben!” vardır. Hayat
boyunca sürecek "insan olma macerası" başlamıştır. Başlamıştır
başlamasına ama madalyonun bir de öbür yüzü vardır; birdenbire ortaya çıkan
“ben”in hayatta kalabilmesi ve psikolojik varlığını devam ettirebilmesi için
gördüğü ve istediği her şeye sahip olma dürtüsü vardır. Bu güçlü dürtü 2 yaş
çocuğunun gündelik hayatını ciddi manada etkiler.
Bağımsızlık
Çocuğun
davranışlarına yansıyan özelliklerin başında bağımsızlık gelir. Artık gelişmiş
bir motor becerisi vardır, bir yaşındayken sergilemediği birçok davranışı
sergilemeye başlar. Çatalı, kaşığı kendi tutmak, yemeği kendi yemek ister.
Kendi başına merdivenlerden rahatça inip çıkmak, bardağa su doldurmak,
ayakkabılarını kendi başına giymek, yardım almadan banyo yapmak ister.
Üç tekerli
bisiklet süren 2 yaş çocuğumuz annesinin-babasının kullandığı arabayı bile
sürmeye yeltenir. Bunları beceremeyen ya da yapmasına izin verilmeyen çocuk
ortalığı âdeta yakıp yıkmaya başlar. Sosyal olarak da farklılaşma gözlenir.
Büyüklerle birlikte basit faaliyetlerde bulunabilir. Böylece edilgen biri
olmaktan kurtulup aile faaliyetlerine katılan ve sosyal ilişkiler kuran etkin
bir üyeye dönüşür. Sosyalleşme ile beraber bazı davranışları sergilemesi
gerektiğini de öğrenmeye başlar. Özellikle kakasını ve çişini tutabilmesi
sayesinde yakın çevresinden büyük ilgi görür ve ödüllendirilir. Böylece çocuk
toplumun doğru, yanlış ve ayıp gibi yargılarıyla karşılaşır. Çocuğun dışkılama
ve idrar üzerinde denetim sahibi olması kendisi açısından son derece büyük bir
gelişmedir, ebeveynlerinin gözünde büyüme sembolüdür âdeta. Denetim
sağlayamayan çocuk bu dönemde de zaman zaman zorlama, baskı ve ayıplama ile
karşılaşabilir. Bu durum çocukta öfke, korku, endişe ve utanç uyandırır.
2 yaş
çocuğumuz duygusal olarak da zor bir dönem yaşar. Engellendiğinde karşı çıkar
ve söz dinlemez. Sahip olduğu şeyleri kararlılıkla korur. Paylaşmayı bilmez,
her şeyin kendisine ait olduğunu zanneder. Anne, baba; ev, eşyalar, oyuncaklar
sadece ama sadece ona aittir. İsteklerini erteleme veya duruma göre değiştirme
anlayışı yeterince gelişmemiştir. Hemen kızar, sabırsızdır, öfkelenince ağlar.
Arkadaşlarıyla ilişkisi bile “hep bana” anlayışı üzerine kuruludur. 2 yaşına
kadar yalnız oynanan oyun, bu yaştan sonra arkadaş ilişkilerinin başlamasıyla
taklit, birbirini seyretme ve birbirinin oyuncağını alma şekline dönüşür.
Oyunlar, iş birliğine dayanmayan paralel oyunlardır. Çocuk bu dönemde
benmerkezcidir ve bu nedenle empati becerisi geliştiremez. Herkesin kendisi
gibi düşündüğünü ya da hissettiğini sanır. Çevredekilerle sorun yaşamasının ve
istediği olmayınca hemen şiddete başvurmasının altında biraz da bu yatar.
Altın çağ
Çocuğumuz
zihinsel anlamda altın bir çağa adım atmaktadır. Herkesi hayrete düşürecek bir
keşif merakı vardır. Doğayı ve canlıları araştırma isteği üst düzeydedir, evde
sıkışıp kalmışsa çekmecelere merak salması bu yüzdendir. Her şeyin içini merak
eder, ki bu onların ilk ciddi bilimsel deneylerini oluşturur. Bazı şeyleri
kırmasının bir nedeni de budur. Dil gelişimindeki hız baş döndürücüdür. Mekanik
şeylere meraklarından olsa gerek erkek çocuklar kızları dil konusunda geriden
takip etse de 30’uncu aydan sonra aradaki fark kapanmaya başlar.
18’inci ay
civarında “ben” duygusu ortaya çıkan çocuğun özerklik arayışı, çevresindekileri
yönetme isteği, her şeye sahip olmak ve dilediği her şeyi yapmak istemesi,
sınırlarını ısrarla genişletme çabası çevre tarafından durdurulur. Bunların
neticesinde 30'uncu aya gelindiğinde çocukta hatırı sayılır bir gerginlik ve
isyankâr bir tutum oluşur. Kendilik kavramını ortaya atan Kohut, çocuğun bu
dönemdeki durumunu “Büyüklenmeci kendilik/grandiose self” olarak açıklar.
Büyüklenmeci
kendilik, çocuğun büyüklenmeciliğini ve teşhirciliğini içerir. Çocuk,
sergilediği davranışlar (kendine göre yetenekler) karşısında anne ve babasınca
onaylanmayı, beğenilmeyi ve takdir edilmeyi bekler. Ebeveynini kendi
büyüklüğünü aynalayan biri olarak yapılandırır. Anne-babanın yaşa uygun
aynalama (örneğin, çocuk yemek yerken annenin de ağzını açması) davranışları
sayesinde büyüklenmeci kendilik dönüşmeye başlar ve kendiliğin kutuplarından
biri olan ihtiraslar oluşur. Bu kutbun işlevleri belli amaçlara sahip olma,
bedensel ve zihinsel etkinliklerden zevk alma, kendine saygıyı
ayarlayabilmedir.
Tüm bu
araştırmalar ışığında, çocuğun 2 yaş döneminde sergilediği davranışlara ve
taşıdığı özelliklere ithafen "sendrom" kelimesini kullanmak çocuğa
haksızlık olur. Çocuk bu duyguların hayatı boyunca kendisini ayakta tutacak
biricik kişiliğinin temellerini atmakla meşguldür.
Ne yapmalı?
Çocuğun
özerkliğini, bağımsızlığını engellemeyin. Keşif amaçlı olan, canlılara zarar
vermeyen eylemlerine yönelik olarak ebeveynlerin bu dönemde en sık kullandığı
kelime olan “hayır”ı kullanmayın.
Güvenlik
tedbirlerinin alındığı ortamlarda keşfetmesine, dokunmasına izin verin.
Mümkünse doğada daha çok vakit geçirmesini sağlayın; enerjisini çok daha iyi
kullandığını göreceksiniz.
Çok soru
sorması zihinsel olarak olumlu bir gelişimi gösterir, engellemeyin.
Boşuna
inatlaşmayın, çünkü bu inatlaşma ve öfkelenme onun kontrol edebileceği bir
düzeyde henüz değil. Daha büyük bir öfkeye neden olursunuz.
Öfkesini ve
diğer duygularını engellemeyin, bu duyguları yaşamasına izin verin. Size
vurmasına değil, öfkesine izin verin. “Öfkelenmek serbest ama vurmak yasak”
sloganı bile çoğu zaman sorununuzu halletmeye yardım edecektir. Yapacağınız
uzun süreli açıklamalar da bu yaş dönemi için pek işe yaramayacak. Eylemleriniz
çok daha etkilidir.
Emniyet
kemeri takmak istemiyorsa, uzun açıklamalara gerek yok örneğin. Takın ve yola
devam edin. “Neden ağlıyorsun, niye kızıyorsun?” gibi cevabı olmayan ve işe
yaramayan sorular sormayın. Siz işinize bakın, dikkat süresi uzun olmadığından
bir süre sonra unutacaktır.
Çocukların
bu dönemdeki davranışlarına anlayışla yaklaşmakta zorlanırsanız lütfen bir
uzmandan yardım alın.
Yazar: Uzman
Psikolog Ramazan Şimşek
Kaynak: THY
Anadolu Jet Dergisi 2018 Ağustos sayısı
0 Comments