Deneyimleriniz Daima İçsel İnançlarınızı Yansıtır


Kronik içsel nefret, suçluluk ve içsel eleştiri kalıpları, vücudun stres seviyelerini yükseltir ve bağışıklık sistemini zayıflatır.

Şimdi içimizdeki güçle ilgili daha çok şeyi anladığımıza göre, bizi onu kullanmaktan alıkoyan şeylere bir bakalım. Bence neredeyse hepimizin o ya da bu şekilde engelleri vardır. Kendi üzerimizde bir sürü iş yapsak ve engelleri temizlesek bile, eski engellerin yeni katmanları gelmeye devam eder.

Birçoğumuz kendimizi o kadar kusurlu hissediyoruz ki yeterince iyi olmadığımıza ve asla olamayacağımıza inanıyoruz. Kendimizde yanlış bir şey bulduğumuzda, başka insanlarda da yanlışlar aramaya başlıyoruz. "Bunu yapamam, çünkü annem dedi ki... (veya) babam dedi ki..." Böylece asla büyüyemiyoruz.

Dolayısıyla artık engellerden kurtulmanın ve belki de daha önce bilmediğiniz şeyleri öğrenmenin zamanı geldi. Belki tek bir cümle, yeni bir düşünceyi tetikleyebilir.

Her gün geçmişi geride bırakmanıza ve hayatınızda uyum sağlamanıza yardımcı olacak yeni bir fikir öğrenseydiniz güzel olmaz mıydı? Hayatın bireysel sürecinin farkına varıp onu anladığınızda, hangi yöne gitmeniz gerektiğini de bileceksiniz. Enerjinizi kendiniz hakkında yeni şeyler öğrenmeye odaklarsanız, zaman içinde çözülmesi gereken o sorun ve meseleleri de göreceksiniz.

Hepimizin hayatta karşılaştığı zorluklar var. Bu normaldir. Kimse hayatını zorluklar olmadan sürdüremez; aksi takdirde, adına Okul denen bu okula gelmenin ne anlamı olurdu ki? Bazıları için sağlık sorunları, bazıları için ilişki sorunları, bazıları için kariyer veya finans sorunlarıdır. Bazıları hepsinden biraz yaşar.

Ama çoğumuzun hiçbir fikir sahibi olmadığı en büyük sorunlarımızdan birinin, neyi bırakmak istediğimizi bilmememiz olduğunu düşünüyorum. Neyin işe yaramadığını ve hayatımızda ne istediğimizi biliriz ama bizi neyin engellediğini bilmeyiz. Bu yüzden, artık bizi bağlayan engellere bir göz atmanın zamanı geldi.

Kendi kalıplarınızı, sorunlarınızı ve önünüzdeki engelleri bir an için düşünürseniz, onları hangi sınıflara sokarsınız; eleştiri mi, korku mu, suçluluk duygusu mu, yoksa kırgınlık mı? Ben bu sınıflandırmalara Büyük Dörtlü diyorum. Sizin en sevdiğiniz hangisi? Benimki, eleştiriyle kırgınlığın bir karışımıdır. Belki siz de benim gibisinizdir ve iki ya da üçünden biraz vardır. Sürekli karşınıza çıkan şey korku mu, yoksa suçluluk duygusu mu? Çok eleştirel veya çok kırgın mısınız? Kırgınlığın, bastırılmış öfke olduğunu belirtmeme izin verin.

Eğer öfkenizi ifade etmenize izin verilmediğini düşünüyorsanız, o zaman bol miktarda kırgınlık depolamışsınız demektir.

Duygularımızı inkar edemeyiz. Onlara aldırmazlık edemeyiz. Kanser teşhisim konduğunda, kendime çok dikkatli bakmak zorunda kalmıştım. Kendim hakkında itiraf etmek istemediğim bazı saçmalıkları kabul etmem gerekmişti. Örneğin, çok kırgın bir insandım ve geçmişten gelen çok miktarda kederim vardı. "Louise, artık onlarla uğraşmaya zamanın yok," dedim kendi kendime, "gerçekten değişmelisin." Ya da Peter McWilliams'ın dediği gibi: "Artık olumsuz düşünce sahibi olma lüksünüz yok."

Deneyimleriniz daima içsel inançlarınızı yansıtır. Deneyimlerinize bakabilir ve inançlarınızın ne olduğunu belirleyebilirsiniz. Belki bunu düşünmek rahatsız edici olabilir ama hayatınızdaki insanlara bakarsanız, hepsinin sizin kendiniz hakkındaki inançlarınızı yansıttıklarını görebilirsiniz. İşyerinde sürekli eleştiriliyorsanız, muhtemelen eleştirel olduğunuz ve bir zamanlar çocuğunu eleştiren ebeveynin yerini aldığınız içindir. Hayatımızdaki her şey, kim olduğumuzun bir yansımasıdır. Dışarıda rahat olmayan bir şeyler olduğunda, içimize bakıp şöyle diyebiliriz: "Bu deneyime nasıl katkıda bulunuyorum? İçimde, bunu hak ettiğime inanan şey ne?"

Hepimizin aile kalıpları vardır ve başımıza gelen şeyler için ebeveynlerimizi, çocukluğumuzu veya ortamımızı suçlamak kolaydır ama bu, bizi bulunduğumuz yere sıkıştırır. Bir türlü özgür olamayız. Kendimizi kurban olarak görür, aynı sorunları tekrar tekrar yaşarız.

Dolayısıyla, başka birinin size ne yaptığının veya geçmişte size neler öğrettiklerinin bir önemi yoktur. Bugün yeni bir gündür. Artık kontrol sizdedir. Artık, hayatınızdaki ve dünyanızdaki geleceği yaratma zamanıdır. Benim ne söylediğimin de aslında bir önemi yoktur, çünkü işi sadece siz yapabilirsiniz. Düşünce, his ve eylem tarzınızı sadece siz değiştirebilirsiniz. Ben sadece bunu yapabileceğinizi söylüyorum. Kesinlikle yapabilirsiniz, çünkü içinizde, izin verdiğiniz takdirde sizi geçmişteki kalıplarınızdan özgür kılacak bir yüksek güç vardır.

Kendinize, küçük bir bebekken kendinizi olduğunuz gibi sevdiğinizi hatırlatabilirsiniz. Bedenini eleştirerek "Ah, kalçalarım çok büyük," diye düşünen bir bebek yoktur. Bebekler, bir bedenleri olduğu için heyecanlıdırlar. Duygularını ifade ederler. Bir bebek mutluyken bunu hemen anlarsınız ve bebek öfkelendiğinde, bütün mahalle bunu da hemen anlar. İnsanlara duygularını göstermekten asla korkmazlar. Anda yaşarlar. Siz de bir zamanlar öyleydiniz. Büyürken, etrafınızdaki insanları dinlediniz ve korkuyu, suçluluk duygusunu ve eleştiriyi onlardan öğrendiniz.

Eleştirinin normal olduğu bir ailede büyüdüyseniz, yetişkinliğe ulaştığınızda siz de eleştirel olursunuz. Öfkenizi ifade etmenize izin verilmeyen bir ailede büyüdüyseniz, muhtemelen biriyle yüzleşmekten, tartışmaktan, öfke gösterilerinden korkarsınız ve kendi öfkenizi bastırırsınız; sonuçta öfkeniz içinizde birikir.

Herkesin suçluluk duygusuyla yönetildiği bir ailede büyüdüyseniz, muhtemelen yetişkinliğinizde siz de aynı şekilde davranırsınız. Muhtemelen sürekli olarak "Özür dilerim," diyerek ortalıkta dolaşan birisinizdir ve asla bir şeyi doğrudan isteyemezsiniz, istediğinizi elde etmek için o ya da bu şekilde insanları kullanmanız gerektiğini hissedersiniz.

Büyürken bu yanlış fikirleri benimser ve kendi içsel bilgeliğimizle bağlantımızı kaybederiz. Dolayısıyla, bu fikirleri serbest bırakmamız ve kendimizi gerçekten sevdiğimiz ruh saflığına geri dönmemiz gerekir. Hayatın harika masumiyetini ve anbean mutluluğunu yeniden yaratmamız gerekir; burada, bebeklerin hissettiği saf mutluluk ve heyecandan söz ediyorum.

Kendiniz için nelerin gerçekleşmesini istediğinizi düşünün. Onları olumsuz değil, olumlu önermeler şeklinde ifade edin. Şimdi aynanın karşısına gidin ve olumlu ifadelerinizi tekrarlayın. Önünüzde hangi engellerin olduğunu görün. Olumlamanıza "Kendimi seviyor ve takdir ediyorum," gibi bir ifadeyle başladığınızda, zihninizde beliren olumsuz mesajlara dikkat edin, çünkü onlar sizin özgürlüğünüze açılan kapının anahtarı olacak. Genellikle, mesajlar daha önce sözünü ettiğim dört sınıftan birine girerler; eleştiri, korku, suçluluk duygusu veya kırgınlık. Çok büyük olasılıkla, bu mesajları "geçmişinizdeki" insanlardan öğrenmişsinizdir.

Bazılarınız bu yaşam süresinde çok zor görevler seçtiniz ve başkaları ne derlerse desinler veya ne yaparlarsa yapsınlar, buraya gerçekten kendimizi sevmeye geldiğimize inanıyorum. Her zaman için ebeveynlerimizin ve arkadaşlarımızın sınırlamalarının ötesine geçebiliriz. İyi bir çocuk olduysanız, ebeveynlerinizin hayata sınırlı bakış açılarım edinmişsinizdir. Gördüğünüz gibi, kötü değildiniz; tam aksine, ideal çocuktunuz.

Sadece ebeveynlerinizin size öğrettiği şeyleri tam olarak öğrendiniz. Şimdi artık yetişkinliğe ulaştınız ve aynı şeyi kendiniz yapıyorsunuz. Küçüklüğünüz de ebeveynlerinizin söylediği türden şeyleri söylediğinizi fark ediyor musunuz? Tebrikler! Çok iyi öğretmen olmuşlar ve siz de iyi öğrenci olmuşsunuz ama artık kendi adınıza düşünmeye başlama zamanınız geldi.

Birçoğumuz aynaya bakıp önermeleri tekrarladığımızda dirençle karşılaşırız. Ama direnç, değişimin ilk adımıdır. Çoğumuz hayatımızın değişmesini isteriz ama bize farklı bir şey yapmamız söylendiğinde, "Kim. ben mi?" deriz. "Bunu yapmak istemiyorum ki."

Bazıları umutsuzluk duygusuyla boğuşabilirler. Aynaya baktığınızda ve "Seni seviyorum," dediğinizde, içinizdeki küçük çocuk şöyle der: "Bütün bu süre boyunca neredeydin? Beni fark etmeni bekliyordum." O küçük çocuğu çok ama çok uzun süre reddettiğiniz için içinizde hüzün dalgaları yükselir.

Bu egzersizi atölye çalışmalarımdan birinde yaparken, bir kadın çok ama çok korktuğunu söyledi.

Kendisine onu neyin korkuttuğunu sorduğumda, bir ensest vakası yaşadığını açıkladı. Birçoğumuz bu deneyimi yaşadık ve üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Gezegenimizde bu kadar sık tekrarlanması da ilginç bir durum. Bugünlerde bir sürü ensest haberi okuyoruz ama yine de, şimdilerde daha önce olduğundan daha sık olduğunu sanmıyorum. Sadece, çocukların hakları olduğunu hissettiğimiz bir aşamaya geldik ve artık toplumumuzdaki çirkinlikleri görmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Sorundan kurtulmak için, öncelikle onun varlığını kabul etmeli, sorunu tanımalı ve ondan sonra üzerinde çalışmalıyız.

Ensest vakası yaşayan kişilerde terapi çok önemlidir. Bu duygularla başa çıkabileceğimiz güvenli bir yere ihtiyacımız vardır. Öfkemizi ve utancımızı dışarı atabildiğimizde, kendimizi sevebileceğimiz daha fazla alan yaratabiliriz. Ne üzerinde çalışıyor olursak olalım, ortaya çıkan duyguların sadece duygu olduğunu hatırlamamız gerekir. Artık deneyimi yaşamıyoruz. İçimizdeki çocuğa kendini güvende hissettirmemiz gerek. Bu deneyimden sağ çıkacak cesarete sahip olduğumuz için kendimizi kutlamamız gerek. Bazen ensest gibi bir konuyla başa çıkmaya çalıştığımızda, karşımızdaki kişinin sahip olduğu bilgi, farkındalık ve anlayışla elinden gelenin en iyisini yaptığını kabul etmek zordur. Şiddet eylemleri, genellikle kendileri de şiddet kurbanı olan kişilerden gelir. Hepimizin iyileşmeye ihtiyacı vardır. Kendimizi olduğumuz gibi sevmeyi öğrendiğimizde, artık kimseye zarar vermeyiz.

Louise  L. Hay

Post a Comment

0 Comments