1620'de
Francis Bacon “Yeni Enstrüman” adlı bilimsel bir manifesto yayınladı. Bu
kitapta, bilginin değerinin,
doğruluğuna bağlı olmadığını iddia etmiştir.
Hiçbir
bilimsel teori yüzde 100 doğru değildir, bu yüzden 'gerçek' bilginin zayıf bir ölçütüdür. Bunun yerine, bilgiyi bir araç
olarak düşünmektedir.
Bilginin
gerçek değeri, bizi güçlendirdiği dereceye bağlıdır. Daha fazla bilgi daha
etkili bir şekilde hareket etmemizi sağlar, daha değerlidir. Bu nedenle,
“bilgiyi güç” olarak ilan etmektedir.
Şunu
farkettim ki, danışanlarımın zor geçmişleri üzerinde çalışmaya başladığımda, er
ya da geç kendilerinden şüphe etmeye başlıyorlar. Onların öz-değerleri, daha
iyi olma yetenekleri ve ilk etapta daha iyi olmayı hak edip etmedikleri
konusunda kendilerinden şüphe duyuyorlar.
Gerçek şu
ki, zihinlerimiz her türlü zor düşünceyi bize sunarak genellikle bizi şifa
yoluna sokmaktadır;
“Gerçekten
berbat biriyim ve yaptığım hiçbir şey bunu değiştiremez.”
“Hayatım,
denediğim şey ne olursa olsun, tam bir karmaşa.”
“Sadece
umutsuzum. Belki de mutlu olmak
istemiyorum. ”
Bu zor
düşünceler çok fazla sıkıntıya neden olabilir ve bizi kendi kendini yenileyen
davranışlara sürükleyebilir. Sonuçta, eğer iyimser olan kişi “umutsuz” ise,
uğraşmaya ne gerek var?
Belki şu anda bazı müşterilerim kadar çaresiz
değilsiniz, ama kesinlikle kendinden şüphe etme ve öz güven eksikliğine
aşinasınızdır. Eğer öz güven eksikliklerimizi içselleştirir ve bunların
eylemlerimize yansımasına izin verirsek, bizim için önemli ve anlamlı olandan uzaklaşmayı
garanti ederiz.
Bu nedenle,
danışanlarımla her zaman çok fazla defüzyon çalışması yaparım. Defüzyon,
rahatsız edici bir düşünceyi seçmeyi ve onu normal işlevinden ayırmayı içerir.
Mesela,
“Yeterince iyi değilim” düşüncesini alın. Bu çok ağır ve külfetli bir düşünce
(ve oldukça yaygın) çok fazla endişe ve sefalete neden olabilir.
Ancak,
“yeterince iyi değilim” cümlesini ''Mutlu Yıllar Sanaaa'' diye şarkı melodisi
şeklinde söylersek, düşüncenin nasıl bir kavrayışını kaybettiğine tanık oluruz.
Kelimeler hala orada, ama üzerimizde sahip olduğu etki -yani işlevi - değişti.
Ve benzer
bir sonuca ulaşan daha birçok defüzyon tekniği vardır.
Çalışmalarımda
birçok danışanımın zor düşüncelerden uzak durmasına yardım ediyorum (düşünceyi
normal etkilerinden ayıran anlamsızlık çalışması ile).
Her ne kadar
defüzyon teknikleri içsel eleştirilerle başa çıkmada etkili olsa da, bir
noktada veya başka bir noktada, müşteriler şu itirazda bulunur:
"AMA GERÇEK BU!"
Birçok
müşteri güvensizliklerine sarılır, çünkü onların doğruluğuna inanırlar.
“Hiç param
yok!”
“Eşim artık
beni sevmiyor”
“Hayatım
gerçekten umutsuz bir karmaşa”
“Çocuklarımın
velayetini kaybettim”
“Kanser
teşhisi kondu”
Düşüncenin
irrasyonel olduğunun farkında olduğunuzda, kendinden şüphe duymaktan kurtulmak
kolaydır. Ancak, en derin korkularımızın nesnel olarak doğru olduğu durumlarda
çok daha zordur.
Bu noktada,
danışanlarımla, “hiçbir şeyin kaybolmadığına” ya da “hala ileride bir
gelecekleri olduğuna” ikna etmeyi amaçlayan bir argümana girmek cazip oldukça
cazip geliyor. Zira bu argümanlar onları haklı çıkarır ve sadece pozisyonlarını
sertleştirmeye hizmet eder.
Bunun yerine, metriği değiştiririm.
Kabul ve
Taahhüt Terapilerimde, bir düşüncenin doğru olup olmadığı ile daha az
ilgileniyoruz. Aslında, düşüncenin olumlu veya
olumsuz olup olmadığı çok anlamlı değildir. Bunların hiç biri önemli
değil.
Önemli olan,
bir düşüncenin bize hizmet edip etmediğidir.
Düşünceler araçlardır. Bir düşünceye alışmak, hedefleriniz ve
değerleriniz için çaba göstermenizi sağlar mı, yoksa sizi kendi kendini
yenileyen davranışlara mı sürükler?
Bir düşüncenin değeri, doğruluğuyla değil, nasıl
işlediği ve ne yaptığıyla ölçülür.
“Ben
çok kötü bir arkadaşım” gibi olumsuz bir düşünce, ilişkilerde daha saygılı
olmanız için sizi motive edebilir. “Ben öleceğim” gibi olumsuz bir düşünce hayatı nasıl daha iyi
yaşayabileceğinize odaklanmanıza yardımcı olabilir. “Aşk hayatım tam bir karmaşa” gibi rahatsız edici bir gerçek,
bir tanışma sitesi için kayıt olmanıza yardımcı olabilir.
Ve aynı
şekilde, “Ne yaparsam yapayım, ben hep en iyisiyim” gibi olumlu bir düşünce,
başkalarını hızla yabancılaştırabilir ve narsisistik davranışlara
sürükleyebilir.
Bir
düşüncenin içeriği önemli değil. Bir düşüncenin gerçekliği çoğu zaman önemli
değildir. Önemli olan, sizi güçlendirip güçlendirmeyeceğidir. Önemli olan,
yaptığı şeydir.
Bir
dahaki sefere, zihninizden hatalarınız ve öz güven eksikliklerinizle ilgili düşünceler geçtiğinde kendinize şu soruyu
sorun;
“Bu düşünce hayatımda ilerlememde bana
yardımcı oluyor mu?”
Eğer
oluyorsa, harika! Ama olmuyorsa, belki de artık bu
düşünceyi ''Mutlu Yıllar Sanaaa'' melodisi ile söyleme zamanıdır.
''How to Deal With
Insecurities and Difficult Thoughts'' isimli makaleden çevrilmiştir.
Yazar: Steven C.
Hayes, Ph.D. Nevada Üniversitesi.
0 Comments