Gergin ve
sıkıntılı mı, yoksa rahat ve huzurlu mu olduğumuzu hislerimiz belirler. Bu da
kas ve beden yapımızı oluşturur.
Kaslarımızın
sıkı mı, yoksa gevşek mi, ince mi, yoksa gelişmiş mi; eklemlerimizin esnek
mi, yoksa hantal mı olduğuna hep hislerimiz karar verir.
Touching
kitabının yazarı Dr. Ashley Montague, yeterince sevgi görmeyen, dokunulmayan
ve konuşulmayan çocukların gelişemediklerini belirtir.
Çekilen
röntgen filmleri de çocuğun kendisini yalnız hissettiği dönemlerde
kemiklerinin gelişiminin yavaşladığını kanıtlamıştır.
Beden
sevildiğini ve güvende olduğunu hissedemezse gelişimini durdurur.
Ken
Dytchwald da Bodymind kitabında, "Duygusal deneyimlerin, psikolojik
seçimlerin ve kişisel yaklaşımların insan organizmasının sadece işlevini
değil, yapısını ve şeklini de etkilediğini gördüm" der.
Kendimiz
hakkındaki görüşlerimiz genellikle çocukluk döneminde aldığımız mesajlar
doğrultusunda bilinçsiz bir şekilde oluşur.
Çok az
insan duygularını özgürce ifade edebildiği ortamlarda yetişme fırsatı
bulur.
Çoğumuz
duygularımızı bastırmayı ve normlara uydurmayı öğrenerek büyürüz.
Bu
bastırılmış duygular kendimize olan güvenimizin azalmasına, seks, para ve
güç düşkünlüğüne yol açar. Bütün bunların sağlık üzerinde yıkıcı
etkileri vardır.
Sezgisel tıp
uzmanı ve otacı Caroline Myss, "Yaşam öykümüz vücut ölçümüze
dönüşür" der.
Kardiyolog
Dr. Dean Ornish, bypass ameliyatı geçiren hastalarının büyük bölümünün
ikinci hatta üçüncü kez operasyona gereksinim duyduğunu fark etmiştir.
Araştırmalar
da hastaların %50'sinde ameliyattan sonraki 5 yıl içerisinde tekrar damar
tıkanıklığının görüldüğünü gösterir.
Marc
Barasch, Tbe Healing Path kitabında Ornish'in şu sözlerine yer verir:
Asıl mesele,
kalp hastalıklarına neden olan kronik strese neyin yol açtığıdır...
Kimsenin
kendilerini sevmediğini düşünen insanlar, sevilmenin tek yolunun para,
güç ve şöhret aracılığıyla sevgiyi satın almak olduğuna inanırlar. Bu da,
elbette eskisinden daha da fazla yıpranmalarına neden olur.
Kendimiz,
eşimiz, çocuklarımız, anne-babamız ve yaşamımızdaki diğer insanlar
hakkında hissettiklerimiz sağlığımızı doğrudan etkiler.
Sinirlendiğinizde
kalbiniz hızla atar, kaslarınız gerilir, terlemeye başlarsınız.
Kendiniz ve
çevrenizdeki insanlar hakkındaki hislerinizi de dile getiremez, içinize
atarsanız alkole, uyuşturucuya, yemeğe ya da güce bağımlı hale gelirsiniz.
Baş
ağrılarından yerinizde duramaz, kazalar geçirmeye başlarsınız. Bağışıklık
sisteminiz zayıflar. Yasadışı ilişkilere hatta şiddete eğilimli biri
haline gelirsiniz.
Çevremizdekilerin
sevgisi ve desteği, bize zorluklarla başa çıkabilme gücü vermesinin
yanısıra kendi değerimizin farkına varmamızı da sağlar.
İhmal
edilen, sevgi görmeyen bebeklerin kemikleri gelişmez, türlü sağlık
sorunlarıyla karşılaşırlar.
Sevildiğini
hisseden bebekler ise çok daha hızlı büyür. İnsanlar toplumsal hayvanlardır.
Hepimiz birbirimize ihtiyaç duyarız.
Hepimiz
dokunulmak isteriz. Sevmek gibi sevilmek de bir ihtiyaçtır.
Bu, sırf
kendimizi iyi hissetmemiz için değil, hayatta kalabilmemiz açısından da
şarttır.
Ohio
Üniversitesi'nde gerçekleştirilen diyetin kalp sağlığı üzerindeki
etkilerine dair bir araştırma sırasında, tavşanlar yüksek kolesterollü
yiyeceklerle beslenmişti.
Bu durum
hayvanların büyük bölümünün damarlarının tıkanmasına yol açtı.
Bir grubun
%60'ında ise çok daha az belirtiye rastlandı. Çünkü bu tavşanların
bakıcısı hayvanları elleriyle besliyor ve okşuyordu.
Beden
hastalık yoluyla bize dengenin bozulduğu mesajını iletir. Hastalanmanız kötü
davranışlarınız nedeniyle cezalandırıldığınız anlamına gelmez.
Yakalandığınız hastalık doğanın denge sağlama mekanizmasının sonucudur.
Bedeninizin
ilettiği mesajları dinleyerek, bedeninizle işbirliği içerisinde, dengeye
ve sağlığınıza kavuşmanıza katkıda bulunabilirsiniz. Dolayısıyla,
kendinizi suçlamak yerine, "Bu hastalığı ne şekilde
kullanabilirim?" demelisiniz.
Karşılaştığımız
güçlükler, yeni şeyler öğrenip gelişmemizi, olumsuz düşünceleri terk
etmemizi, daha affedici ve anlayışlı olmamızı sağlayabilir.
Olaya böyle
yaklaşmanız, yaşadığınız güçlüklerin yolunuzu kesen engeller olmaktan
çıkıp, üzerine basarak tırmanabileceğiniz ve yükselebileceğiniz destekler
haline gelmesini sağlar.
Başımıza
gelen her şeyin sorumlusunun kendimiz olduğunu düşünerek umutsuzluğa ve
suçluluk duygusuna kapılmak yerine, bu hastalığı eşsiz bir uyanış fırsatı
olarak değerlendirmeliyiz.
Bu yolla
hastalıklar kendimizi bulma ve tanıma fırsatı veren birer armağan haline
gelir.
Zihin
Gücüyle İyileşme, Debbie Shapiro
0 Comments