İnsanlar zaman zaman toplumsal hayal kırıklıklarının, beklentilerinin
boşa çıkmasının, içsel yenilgilerinin ve bunların yol açtığı yaraların
iyileşmesi amacıyla kendi kabuklarına çekilirler. Ve kendilerini her türlü
ilişkiden yalıtma sürecine girerler. Bu süreçte kişi, yaşadığı olumsuzlukların
nedenlerini genellikle kendisinde aramaz ve bir çeşit savunma mekanizmasıyla,
yıpranmışlıklarını dış dünyaya ve ilişkide bulunduğu diğer insanlara bağlar. Bu
bir hayal kırıklığıdır aynı zamanda. Bu durum, kişinin artık kendisinin diğer
insanlara ve ilişkilere ihtiyacı olmadığı sanısına kapılmasına neden olur. Bu
da kişinin kendi özgüvenini yitirmesini, soyutlamasını ve kendisinden
uzaklaşmasını beraberinde getirir.
İlişki
kurmak değil, onu sürdürmek ve geliştirmektir zor olan. Bir insan hiç
tanımadığı bir insan ile çok kısa bir süre içerisinde iyi bir ilişki kurabilir.
Ancak ilişkiler zamanla yıpranır. Bu nedenle bir ilişkiyi yeniden ve yeniden
sürekli olarak kurmak, onarmak gereklidir.
İlişkiyi bir
anda kesmek de zordur. Çünkü insanlar ilişkinin içerisinde birbirlerinden
etkilenir ve bağlanırlar. Eğer bir ilişkinin yıpratıcı etkisi giderek artıyorsa
en sağlıklı karar -zor da olsa- o ilişkiyi tümden bitirmek olmalıdır.
İnsanların
çoğu aslında ilişkide bulunduğu insanları tanımaya çalışmaz. Ve karşılarındaki
zaten tanıdıklarını düşünürler. Hep kendilerine haklılık payı çıkararak,
ilişkinin kendilerine getirdiği olumsuz etkilerden kurtulmaya çalışırlar.
“Öte yandan,
bir ilişki krize girdiğinde, çoğumuz ötekinin davranışlarını olumsuz yorumlama
eğiliminde oluruz. Acilen çatışmaya girmek ya da sorunla uğraşmaktansa, büyük
genellemeler yapmayı yeğleriz. Bu ise, ilişkiyi düzeltme ve yeniden verimli bir
ilişki kurma fırsatına zarar verir.”
Bazı
ilişkiler ise, sürekli geriye dönüşler üzerine kuruludur. Bu geriye dönüş, ise
bir kısır döngüden başka bir şey değildir. Bu tip ilişkilerde kişiler sürekli
birbirlerinin açıklarını arar ve yıpratırlar. Bu bağlamda, her geriye dönüş
aynı süreci ifade etmez. Aksine her geriye dönüş ilişkinin biraz daha
sığlaşmasıdır; bu da ilişkide bulunan insanların agresif, saygısızca hareket
etmesini ve karşılıklı olarak birbirlerini yıpratmalarına yol açar.
“Soyutlanmışlığın
çeşitli şekilleri vardır. Kendilerini toplumdan soyutlayan insanlar az konuşur
ya da hiç ağızlarını açmaz, bir kimsenin yüzüne bakmayarak, karşılarındakini ya
dinlemez ya da söylediklerine pek dikkat etmezler. En yalınları da içinde olmak
üzere tüm ilişkilerinde insanları birbirinden koparıp ayıran bir soğukluk
görülür… Kendileriyle başkaları arasına bir uzaklık koymaya çalışmakla dikkati
çekerler.”
İnsan
toplumsal yaşam içerisinde, çeşitli biçimlerde kendisini soyutlayabilir.
Toplumsal ilişkilerini sürdüren bir insan, bu ilişkilerinde bakış açılarını
sürekli değiştirerek, ilişkide bulunduğu insanları yıpratarak, kendi
çıkarlarını daima ön plana çıkartarak, soğuk ve itici davranış biçimleri
geliştirerek kendisini soyutlayabilir. İlişkileri bir biçimiyle devam etse
bile, bir süre sonra yıpranacak ve soğuyacaktır.
İlişkiler
insanın beklentilerini karşılamaz çoğu zaman, ikili ilişkilerde insanlar ikili
bir bakış açısına sahiptirler. Bu bakış açılarından birisi, karşıdaki kişiyi
kategorize etmek, iyi ya da kötü insan olarak değerlendirmektir. Böyle bakış
açısına sahip kişilerin ilişkide bulunduğu insanları değerlendirmeleri, kendi
kişisel çıkarlarına endekslidir. Kişi daima kafasında, karşısındaki insan
hakkında iki yargı taşır, iyi ve kötü. Çıkarları değiştiği anda iyi olarak
nitelediği insanı kötü olarak değerlendirebilir. Çünkü kişileri kategorize
ettiğinden her iki niteleme de bilinçaltında mevcuttur. Gerçekte ilişkide
olduğu insanları kategorize ederek ve kendi kişisel çıkarlarına yönelik olarak
onları iyi ya da kötü olarak değerlendiren kişiler, kendi iç dünyalarından da
uzaktırlar. Böylesi kişiler aslında kendi içlerinde bencil ve güvensizdir ve
ilişkileri de bu nedenle hep karşı taraftan beklentileri üzerine kuruludur.
Bizler “iyi” ya da “kötū” değil, iyi ve kötūnūn karışımından ibaret canlılarız.
Ayrıca bu zaten relatiftir.
“Kendini
soyutlamada böyle bir bireyin yazgısıyla tüm dünyası saklı yatar. Bu gibi
kimselerin ilerlemeye ve uygarlığın ileri adımlarını desteklemeye elverişli bir
yanları yoktur.”
Olgun ve
sağlıklı ilişki kurma şansı ne yazık ki fazla değildir. Böyle bir ilişkinin
kurulması için kişinin kendisini beklentilerden sıyırması, empati yapması,
özgüveninin yerinde olması, karşısındaki kişiye, yalnızca sevgiyle değil, ayni
zamanda hoşgörü ve saygı çerçevesinde yaklaşması gereklidir. Sevgi elbette çok
önemlidir, ancak bir iliski, sevgi, hoşgörü ve saygı çerçevesinde gelişerek
sağlıklı bir ilişkiye dönūşūr.
Çoğu zaman
taraflardan birisi ya da her ikisi birden bu özelliklere sahip olmadıkları için
ilişkiler bozulur. Çoğu ilişkide köprüler yıkılmıştır. İnsanlar köprülerin
yıkıldığını görmezlikten gelerek ilişkiyi sürdürürlerse -çünkü bazen çıkarları
bunu gerektirir- o ilişkinin öznelere sağlıklı bir iletişim sağlaması mümkün
değildir. Bu tūr ilişkiler, bir çeşit duymazlar diyaloğuna dönüşür.
Kişisel
ilişkiler, insanlara yalnızca başka bir kişiyi tanıma fırsatı vermekle kalmaz,
kişinin kendisini tanıması ve kendi davranışlarını ölçebilmesinin olanaklarını
da beraberinde getirir. İkili ilişkilerin en önemli özelliği de budur.
İkili
ilişkiler, iç dūnyamızı yansıtan aynalardır.
Elbette
görmeyi becerebilirsek.
2003 Baskılı
"SEN" adlı kitaptan ALINTI
0 Comments